Gönye ile Hangi Şekil Çizilemez? Öğrenmenin Sınırlarını Yeniden Düşünmek
Bir eğitimci olarak sınıfta her yeni derse başladığımda, öğrencilerimin gözlerindeki merakı görmek bana öğrenmenin dönüştürücü gücünü hatırlatır. Öğrenmek sadece bilgi edinmek değil, dünyayı yeniden kurmaktır. Fakat bazen, öğrenmenin araçları tıpkı geometri dersindeki gönye gibi bizi hem yönlendirir hem de sınırlar. Gönye ile hangi şekil çizilemez sorusu, aslında yalnızca bir geometrik problem değildir; aynı zamanda pedagojik bir metafordur. Çünkü her öğrenme süreci, bir “çizim” gibidir ve her araç, bize bir şekli öğretirken diğerlerini dışarıda bırakır.
Gönye: Öğrenmenin Sınırlarını Simgesi
Gönye, mükemmel bir doğruluk aracıdır. 90 derecelik köşesiyle öğrencilerin ellerinde düzeni, ölçüyü ve kuralı temsil eder. Onunla kareler, dik üçgenler, dikdörtgenler rahatlıkla çizilebilir. Ancak gönye, bir daire çizemediğimiz bir araçtır. Çünkü daire, kuralın değil özgürlüğün biçimidir; köşesiz, yönsüz ama anlamlı bir bütünlük içerir.
Bu fark, aslında pedagojinin özünü açıklar. Gönye gibi öğretim araçları, öğrenmeye yön verir, sınır çizer. Fakat eğer öğrenmeyi yalnızca kuralların çizdiği çizgilerle tanımlarsak, daire gibi esnek düşünceleri kaçırırız. Gönye ile daire çizilememesi, öğrenme sürecinde yapısal bilgi ile yaratıcı düşünce arasındaki dengeyi sorgulamamıza neden olur.
Öğrenme Teorileri ve Gönye Metaforu
Eğitim tarihine baktığımızda, her öğrenme kuramı aslında farklı bir “çizim yöntemi” sunar. Davranışçı yaklaşım, gönye gibi keskin sınırlarla çalışır: doğruya “ödül”, yanlışa “ceza” vardır. Öğrenci, belirlenmiş yolları izleyerek sonuca ulaşır. Bu yöntem, düzenli bir kare üretir ama yaratıcı bir daireye izin vermez.
Buna karşın yapılandırmacı yaklaşım, öğrenciyi merkezine alır. Öğrencinin deneyimleri, düşünceleri, hataları ve merakı, öğrenme sürecini şekillendirir. Bu anlayışta gönye yalnızca bir araçtır; asıl amaç, öğrencinin kendi “şekil” anlayışını geliştirmesidir. Gönye ile hangi şekil çizilemez sorusu burada bir davet niteliği taşır: Öğrenme araçlarımız neyi mümkün, neyi imkânsız kılıyor?
Pedagojik Yöntemlerde Çizginin Ötesine Geçmek
Her öğretmen, bir şekilde gönye tutan kişidir. Ancak iyi bir öğretmen, gönye ile çizilemeyen şekilleri hayal etmeyi öğretendir. Öğrenciler sadece bilgiyi değil, o bilgiyi dönüştürme yeteneğini kazanmalıdır.
Düz çizgiler, kuralların simgesidir; ama öğrenme sadece kurallardan ibaret değildir. Gönye ile bir daire çizilemez, evet, ama bir ip, bir pusula ya da sadece bir el hareketiyle daireyi yeniden yaratmak mümkündür. Eğitim, öğrencilere alternatif araçları fark ettirmeyi gerektirir. Bir öğrenci, gönye ile çizemediği şekli kendi yöntemiyle çizebildiğinde, öğrenme dönüşür.
Bireysel ve Toplumsal Etkiler: Dairenin Anlamı
Eğitim sadece bireysel değil, toplumsal bir süreçtir. Toplumlar da kendi “gönyelerini” üretir. Hangi bilginin değerli, hangi becerinin gereksiz olduğunu belirleyen görünmez ölçüler vardır. Bu ölçüler, bireyin potansiyelini sınırlar. Oysa her birey, dairesel bir öğrenme yolculuğundadır — başlangıcı ve bitişi olmayan, sürekli genişleyen bir süreçte.
Bir öğrenci gönye ile daire çizemediğinde, bu aslında onun hata yapma hakkının, deneme özgürlüğünün elinden alındığı anlamına gelir. Oysa hata yapmak, öğrenmenin en insani boyutudur. Pedagojik olarak daire, hataları kucaklayan, her noktayı merkeze bağlayan bir anlayışı temsil eder.
Yeni Nesil Öğrenmede Gönye Değil, Pusula Tutmak
Bugün eğitimciler olarak belki de artık gönye tutmayı değil, pusula göstermeyi öğrenmeliyiz. Gönye bize “doğru” açıları öğretir; pusula ise yön bulmayı. Öğrencilere her zaman aynı çizgiyi çizmeyi değil, kendi yollarını bulmayı öğretmek gerekir. Çünkü geleceğin dünyasında en değerli beceri, doğruların ötesini görebilmektir.
Eğer gönye ile daire çizilemiyorsa, bu bir eksiklik değil; bir keşif fırsatıdır. Eğitim, öğrencilere o eksiklikleri tamamlayacak yeni yollar öğretmektir. Daireyi gönye ile çizmeye çalışmak değil, hangi araçla çizebileceğini düşünmektir asıl öğrenme.
Peki siz hiç düşündünüz mü?
Öğrenirken hangi “gönyeler” sizi sınırladı?
Ve hangi anlarda kendi dairenizi çizebildiniz?
Belki de asıl soru şudur: Öğrenmede hangi şekilleri çizemediğimizi fark etmek, yeni öğrenme biçimlerinin başlangıcı olabilir mi?